Öylesine
Ölüm Üstünde Bir İki Anlık Misafirdir Ömür...
Geçenlerde çok sevdiğim bir insan olan yengemi kalp rahatsızlığı sonucunda acile kaldırdık. Durumu hala ciddiyetini koruyor olması ve daha bir kaç güne kadar sağlıklı ve normal olması insanı derin düşüncelere sevk ediyor. Sağlığımızı elden kaybetme noktasına gelmeden yakınından dahi geçmediğimiz hastanelerdeki can telaşı ve çok sevdiğiniz insanların bu telaşa dahil oluşu insanı gerçekten çok derinden etkiliyor. Dünya hayatına sıkı sıkı bağlanmış insanlar olarak zevk ve arzularımızı dizginlemek adına bir kez şu hastane salonlarında dolaşsak tüm dünyalığı unutup sadece sağlık mücadelesine düşen insanların çaresizliğinde kaybolduğumuzu fark ettim.
Küçücük bir damarın ani tıkanıklığı insanı bir kaç saniyede yaşamdan kopartabildiği şu dünyada ne için uğraşıp bitmek bilmeyen isteklerimiz için çabalarız ki? Hayatın ufacık köşesinde sinek kadar hükmü olmayan, kendi küçük hayattan beklentileri büyük insanlarız. Yakınımızda hazine değerinde sevdiklerimiz varken onları unutup dünya hazinelerine tamah etmek ahmaklığına kim bilir kaç kez düşmüşüzdür. Her yönüyle hayatın bir aldatmaca olduğunu mutlaka bir sevdiğimizi kaybetme noktasında fark ediyor olmamız ne kadar acınacak varlıklar olduğumuzun bariz göstergesi.
Bugün bekleme salonundayken hasta yakınlarının yerli yersiz çığlıkları ve yakarışları arasında aklıma yine Sagopa Kajmer'in o en sevdiğim şarkısının bir dizesi geldi. "Ölüm üstünde bir iki anlık misafirdir ömür..." Bu cümle uzun uzun yazdığım koca iki paragrafı anlatmaya yetmiyor mu sizce de? Her dizesi Masiva'nın anlamsızlığını bir tokat gibi vuran bu güzel eserin diğer dizelerini okumak yaşadığım kavram karmaşasını açıklamaya yetiyor:
Ya sen; terazilerce altın yüklenmiş gibisin,
Sen ah sen bir bilsen..
Keşke bilselerdi; herkesin tek hakkı var,
Ömrü altın sepeti sanma, sepete konulan,
En sonunda ruhsuz bir ceset olur sonunda.
Beklediğin bir medet olur dünya,
Ölüm üstünde bir iki anlık misafirdir ömür.
Bu neşenin sonudur elbet derin bi baş ağrısı,
Kahkahalar bugün senin, peki ya bundan sonrası?
Gün geçer ve dost göçer; azdır yandaş sayısı,
1 Ocak kışında gözün uzaktan izler mayısı.